İnsanlar yalnız doğarlar ve yalnız ölürler, ancak insanlar yalnız yaşayamazlar. İnsanlar hem düşünceleriyle, hem eylemleriyle birbirlerine bağımlıdırlar. İnsanların birbirlerine olan bağımlılıkları, aralarında çatışmaları, yarışmaları, yardımlaşmaları ve dayanışmaları, hayatın dinamiklerini oluşturur. Bu yüzden insanların birlikte yaşamak zorunda, olmalarının doğurduğu sorunlar, bütün sosyal bilimlerin araştırma konusu olmuştur.
İnsanların hem kişisel hem toplumsal davranışlarını anlamada, değerlendirmede ve yönlendirmede, dünyanın bilgi ve bilgelik birikimi içinde oluşan sağduyunun vazgeçilmez bir yeri vardır. Yüzyıllar boyunca zenginleşerek yeni boyutlar kazanan sağduyuyla bağlarını koparan toplumlar, kültürlerini, değerlerini ve varlıklarını koruyamazlar. İnsanlığın ortak birikimine dayanan sağduyu, hayatın bütün boyutlarında, uyumun ve dengenin sağlanmasında en önemli kaynaktır.
Antony Giddens’in yaptığı kültürel araştırmalardan yola çıkarak tanımladığı gibi: “Toplum kurumsallaşmış davranış kalıplarının oluşturduğu bir bütündür.” Toplumlar tarafından benimsenen davranış kalıpları, yüzyılların sınavından geçen sağduyunun ışığında, sürekli yeni açılımlar kazanarak zenginleşir. Bu yüzden Zygmunt Bauman, “Başka insanlarla birlikte yaşamak için, çok fazla bilgiye ihtiyaç vardır. Bu bilginin adı da sağduyudur” demektedir. Sağduyunun yolu toplumun ortak aklının yoludur.
Sağduyudan beslenmeyen, sağduyuya dayanmayan toplumlar, sorunlarını uzlaşarak çözmekten daha çok, çatışarak çözmeye çalışırlar. Tarihin her döneminde toplumları dönüştürenler, kendi toplumlarını başka toplumlardan üstün görenler değil, toplumlarının gelen yıllarını geçen yıllarından daha üstün olmasını sağlayanlar olmuştur. Onlar toplumların karşı karşıya oldukları sorunların, çözümlerini çatışma alanlarından önce, uzlaşma alanlarında aramışlardır.
İnsanlığın ortak sağduyusunu oluşturan bilgi ve bilgelik birikimi, büyük dinlerin ortaya çıktığı beş bin yıllık süreç içinde oluşmuştur. Sağduyuyu zenginleştiren dönüşümler, hızlarını yitirmeden devam etmektedirler. Düz kare dünyanın sağduyulu yönetilenleri, sağduyulu yönetenleri seçerek ve deneterek sağduyuyu güvence altına almaktadırlar. Artık sağduyunun sesine kulak asmayan, çoğunluk tarafından benimsenmeyen, yönetimlerin kalıcı ve uzun ömürlü olmaları mümkün değildir.
Yüzyılların bilgi ve bilgelik birikiminden süzüle süzüle gelen, çoğunluğun düşünce ve eylem dünyasını yansıtan sağduyu, tarihin bütün dönemlerinde, doğrulukların anahtarları olduğu kadar, kötülüklerin kilitleri olma işlevini yüklenmiştir. Sağduyuyla açılmayacak kapı yoktur. Çoğunluğun sesi, sağduyunun sesidir. Sağduyunun doğruluklarına, sağduyulu olanlar saygı gösterirler. Onlar tarih boyunca, savaşın şahinleri olmayı değil, barışın güvercinleri olmayı seçmişlerdir.
Tarım toplumun sanayi toplumuna dönüşümü dünyayı nasıl değiştirmişse, bilgi toplumunun sağduyu toplumuna dönüşümü ekonomik, siyasal ve kültürel yapıları öyle değiştirmektedir.
Yirmi birinci yüzyılda sağduyunun dili olan, seçme ve seçilme hakkına önem vermeyen otokratik yönetimlerin, dünyanın hiçbir ülkesinde varlıklarını sürdürme imkanı yoktur.
Kare düz dünyada büyük dönüşümünlerin tetiklediği, yerel ve küresel çatışmaların üstesinden sağduyulu yönetimler gelir.