Tüketim dünyasında satışları artırmak için, kusursuz ürünler üretmekten daha çok, kısa ömürlü ürünler üretmeye özen gösterilir. İster dayanıklı, isterse dayanıksız ürünlerden olsun, bir ürünün ömrü ne kadar kısaltılırsa, satışları o kadar artırılır. Tüketim toplumlarında ürünlerin aksayan kısımlarının, düzeltilerek yenilenmesine sıcak bakılmaz. Tüketimi sürekli artırmak için, küçük yeniliklerle ürünlerin ömürleri kısaltılır.
Batı dünyasında kutsal kültüre savaş açan seküler kültürle, bütün dünyada tüketim ekonomisinin ilkelerinin benimsenmesi, büyük bir hız ve yoğunluk kazanmıştır. İlk defa Amerika’da ortaya çıkan, dış dünyaya kapalı penceresiz ve saatsiz alışveriş merkezlerinin, dünyada olmadığı şehir yoktur. Pencere ve saatin olmadığı, güneş ışığından yararlanılmayan, kapalı yerlerde insanlar, zaman üzerindeki denetimlerini yitirirek, daha çok alışveriş yaparlar.
İster New York’ta, ister Hong Kong’ta, ister Dubai’de olsun, alışveriş merkezleri her yerde sabaha kadar açıktır. Oralardan alınan ürünlerin çoğu, bir kere işe yarar, sonra çöpe atılır. Bunun için tüketim ekonomisi, bütün dünyayı denizleriyle, dağlarıyla, ovalarıyla büyük bir atık mezarlığına dönüştürmüştür. Bu yüzden pazarlamacılar bir ürün alacaksanız, sağlamlığı kuşku duyulan alıveriş merkezlerinden değil, sağlamlığından kuşku duyulmayan çarşılardan almayı önerirler.
Alvin Toffler’ın kavramlaştırmasıyla, “Kullan at” kültürünün vatanı Amerika’dır. Amerika’da alınan bir tüketim ürünün, yararlı yanından daha çok yararsız yanı vardır. Yararlı yanı değerlendirilir, yararsız yanı çöpe atılır. Amerika’nın tüketim kültürü dünyayı, insanların akıllarını karıştıran, gözlerini boyayan, binlerce yiyecek, binlerce içecek, binlerce giyecek, binlerce oyuncak ve binlerce ev eşyası sergileyen, büyük bir alışveriş merkezine dönüştürmüştür.
Sekülerliği baş tacı edinen toplumlarda, insanlar iç dünyalarının yoksullaşmasını, gerekli gereksiz alışverişlerle gidermeye çalışmaktadırlar. İnsanların iç dünyaları ne kadar yoksullaşırsa, alışveriş dünyaları o kadar canlanmaktadır. Dünyada seküler kültürün kutsal kültüre savaş açmasıyla, ülkeleri bir kasırga gibi kasıp kavuran, tüketim çılgınlığının önüne geçmede, insanların dış dünyalarını zenginleştirmeye çalıştıkları kadar, iç dünyalarını zenginleştirmeye çalışmaları büyük önem taşımaktadır.
Toplumlara iç zenginliklerin yolunu, tüketimin coşkusunu duyan insanlardan daha çok, üretimin coşkusunu duyan insanlar açar. Dünyanın doğal kaynaklarını, har vurup harman savurmaktan tüketmesini bilenler değil, üretmesini bilenler kurtarır. Gönül insanları Yunus gibi, ne iç dünyalarındaki zenginliklere sevinirler, ne dış dünyalarındaki yoksulluklara üzülürler. Onların ellerinde iç dünyaların zenginlikleri, dış dünyalara taşınır. Onlar dış dünyalarını, iç dünyaları gibi zenginleştirmeye çalışırlar.
Seküler kültür dini kültürün yerini dolduramamıştır. Tüketim kültürünün baskısına karşı direnmede, hem Doğu’da hem de Batı’da, iç doygunluktan daha etkili, bir zenginleşme ve derinleşme yolu yoktur.
Seküler dünyada sonu alınamayan tüketim çılgınlığı, İbrahimi dinlerden kaynaklanan, kutsal kültürün ekonomik, siyasal ve sosyal hayatın dışında tutulmasından kaynaklanır.
Toplumların iç dünyaların zenginleştirmeden, insanları alışveriş merkezlerinin oluşturduğu, çekim alanlarının dışına çıkarmak mümkün değildir.