Tarihe geniş zaman aralığından bakılırsa, dünyada kervanların ve kervansarayların, ülkeler arasındaki sınırları aşarak, üç kıtanın ve iki denizin şehirlerini birbirine bağladıkları görülür. Ticaret tarihin ilk çağlarından beri, ülkeler arasındaki ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesinde, vazgeçilmez bir yer tutmuştur. Dünyada sınırları ordulardan önce kervanlar aşmıştır. Onlar ülkelerden ülkelere, ürünlerle birlikte, kültürleri de taşımışlardır.
Dünyanın ilk dönüştürücü güçleri, ülkeler arasında hiç sınır tanımayan, hiç yorulma bilmeyen, ürün ve kültür taşıyıcıları kervanlardır. Bunun için dünyanın, bütün önemli şehirleri, kervan yollarının kavşak noktalarına kurulmuştur. Dünyada küçük büyük bütün şehirler, kervanların ayak izlerinden doğmuştur. Kervanlar yüzyıllar boyunca, toplumların hayat kaynakları olmuşlardır. Onlar Kenan illerinde, kaybolan Yusuf’ları bularak, tarihin akışını değiştirmişlerdir.
Kervanlar uzun nehirler gibi, geçtikleri şehirlere ekonomik canlılıkla birlikte, kültürel zenginlik kazandırırlar. Kervanlar tarihin her döneminde, doğdukları şehirler kadar, doydukları şehirlere de önem vermişlerdir. Onların vatanları ürünleri gibi, kültürlerinin ilgiyle karşılandığı şehirler olmuştur. Onlar bütün dünyayı, bir pazar olarak görmüşlerdir. Pazarların kurulduğu yerlerde, kervanlar olmuştur, kervanların olduğu yerlerde, pazarlar kurulmuştur.
Kervanların gelip geçtikleri ve sevip kaldıkları şehirlerde, pazarlar ve çarşılar ekonomiyi ayakta tutan ürünler, kültürü canlı tutan kitaplarla dolup taşmıştır. Onların gittikleri bütün şehirlerde, kıtlıktan ve çatışmadan daha çok, bolluk ve uzlaşma olmuştur. İslamın doğuş yüzyıllarında, Orta Doğu’yu dünyanın ekonomi ve kültür merkezine, açıklığın ve dürüstlüğün, en önemli sermaye olduğunu, kazandırmadan kazanılmayacağını bilen, kervanlar dönüştürmüşlerdir.
Kervanlar uzakları yakınlaştırarak, yalnızca ürünleri değil, kültürleri de kanatlandırmışlardır. Kervanlarla ülkeler arasında aşılmayan sınırlar aşılmıştır. Onlar ekonomi ve kültür elçileri oldukları kadar, barış elçileri de olmuşlardır.Tarihin her döneminde, kervanların geçtikleri şehirlerden ordular geçmemiştir. Tarih boyunca ürünlerin, düşüncelerin, barış yanlılarının, ülkelerinden önce, ilkeleri gelmiştir. Onlar her zaman, “Savaşla güzellik olmaz”, demesini bilmişlerdir.
Yirmi birinci yüzyılda, ülkeler arasındaki sermaye, ürün, bilgi ve teknoloji akışının, geçmişte benzeri görülmedik bir akışkanlık kazanmasıyla, kervanların yerine, tırlar, gemiler, trenler ve uçaklar geçmiştir. Artık kültürleri, düşünceleri ve ürünleri yalnızca karayolları değil, denizyolları, havayolları bütün ülkelere, bütün şehirlere taşımaktadır. Bir saç teli kadar ince bir optik kablo, yüz bin ciltlik bir kitaplığı, dünyanın her yanına, en kısa zamanda ulaştımaktadır.
Kuruluşlar insanlığın yüzyılların içinde oluşan, düşünce ve eylem birikimlerini, bütün dünyaya ulaştırmak için, geçmişte benzeri olmayan araçlar geliştirilmişlerdir.
İletişim dünyasındaki gelişmelerle, ülkeler arasındaki sınırlarla birlikte, mekan, zaman, bilgi ve bilgelik farkı da, ortadan kalkmıştır.
Dünyada ekonomik ve kültürel kuruluşlar, dünya barışına devletlerden daha çok katkıda bulunmaktadırlar.