Dünyanın ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmesinde, Ondokuzuncu yüzyıl Avrupa, Yirminci yüzyıl Amerika yüzyılı olmuştur, Yirmibirinci yüzyıl Asya yüzyılı olacaktır. Ancak Yirmibirinci yüzyılda, ağırlık merkezinin Amerika’dan Asya’ya kayması,Amerika’nın ve Avrupa’nın önemlerini, yitirdikleri anlamına gelmez. Artık “Dünya Şirketi” yalnızca Amerikalılar, Avrupalılar tarafından yönetilmiyor, şirkette Asyalılar, Afrikalılar da büyük paya, önemli söz hakkına sahipler.
İşletmeler dünyasında şirketler, bir yönetim kurulu tarafından yönetilen, bir ortaklar topluluğudur. Dünya şirketinde ortak sayısı çoğalmıştır. Hiçbir ortak tek başına, şirketin sahibi değildir. Ortaklardan hiçbiri istediği zaman istediği kararı alıp, istediği gibi uygulayamaz. Şirkette yönetim bir ana ortaktan, çok sayıdaki ortağa geçmiştir. Çin, Hindistan, Nijerya, Endonezya, Meksika, İran, Brezilya ve Türkiye, şirketin yönetim kurulunun, yeni ve etkili üyeleri konumuna gelmişlerdir.
Küre dünyanın kare dünyaya dönüşmesi, şirketi lider ortaksız bırakmıştır. Amerika’nın ve Rusya’nın tek başlarına, şirketi ayakta tutmaları mümkün değildir. Al Gore “Gelecek” adını verdiği kitabında: “İnsan medeniyeti uzun süredir kat ettiğimiz bir kavşağa geldi. Yollardan birini seçmemiz gerekiyor” demektedir. Dünya bir dönüm noktasındadır. Ortaklar küresel bilinçle yenilenerek, ya kare dünyaya uyum sağlayacak, ya da küre dünyanın çıkmaz sokaklarında, krizden krize sürüklenip gideceklerdir.
Dünya şirketi Okyanus’ların ortasında, yolunu bekleyen büyük bir buzdağına doğru, gururla ilerleyen, bir Titanic’e benzemektedir. Gemiden yükselen ölüm çığlıklarını, kimse duymak istemiyor. Gemi büyük hızla, yoluna devam ediyor. Ülkelerin bölünmesiyle ortaya çıkan yeni ortakların, yönetime katılmasının hız ve yoğunluk kazandırdığı, bilinç zehirlenmesi bütün ülkelerin, geleceğini tehdit etmektedir. Seküler dünyanın elinde, şirketin hayat kaynakları, tek tek kurutulmaktadır.
Şirketteki bilinç zehirlenmesinin üstesinden gelmek için, yönetim kurulunu ve şirketi oluşturan ortakların, her birinin akılları hem başlarında, hem de gönüllerinde olması, bütün ülkeler için hayati önem taşımaktadır. Her ülkenin okyanuslarda yol güvenliği, ortaklarının akıl gözleriyle ufku, gönül gözleriyle ufuk ötesini görme yeteneklerine bağlıdır. Bütün ülkeler seküler Batı dünyasının dinamitlediği, kültürel dokunun ve ekonomik yapının yıkıntıları arasından, bir anka kuşu gibi yeniden doğmak zorundadırlar.
Siyasal sınırların önemini yitirdiği düz kare dünyada, kimsenin olmayan “Dünya Şirketi”, herkesin olan şirkettir. Küresel bir akıl tutulmasıyla karşı karşıya olan şirkette, ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir ülke tek başına karar verme gücüne sahip değildir. Şam, Bağdat, Halep,Grozni,Kiew benzeri yüzyılların içinde inşa edilen şehirler, iktidar açlığı çeken, güç sarhoşu, açgözlü şirket yöneticileri tarafından, Dresten gibi, Hiroşima gibi, yerle bir edilmişlerdir. Dünya şirketinin bütün ortaklarında, tehlike sinyalleri yükselmekte ve toplu ölümler birbirini izlemektedir.
Şirketin yönetiminde yer alma çatışmaları, uzakların yakın, yakınların uzak olduğu dünyada, bütün ortakları savaştan savaşa sürüklemektedir. Önceki kuşakların şehirleri yıkılırken, sonraki kuşakların şehirlerinin temelleri atılmaktadır.
Dünya şirketinin ortakları farklılıklarını koruyarak, gelirleri ve giderleri paylaşmasını öğrenmezlerse, bütün ülkelerdeki şehirler birer Nagazaki’ye dönüşeceklerdir.
Şirkette kapılarını Asyalılara kapatan Avrupalıların tek başlarına, Amerikalıların yol açtıkları savaşları önlemeleri mümkün değildir.