İnsanlar gibi toplumların da derinliği, bütün boyutlarıyla hayatı yaşanır kılma yolunda, üstesinden gelinen güçlüklerden kaynaklanır. İnsanlığın bilgi ve bilgelik birikiminin kaynağında, Mezhep öncüsü Ebu Hanife’den İbn Haldun’a, bütün düşünce ve eylem dünyasının büyüklerinin, acılarla dolu hayatları vardır. Onların hayatı, hangi günlerinin aydınlık, hangilerinin karanlık olacağı kestirilmeyen, sürekli bir eylemdir. Her birinin hapishanelerde geçen günleri, evlerinde geçen günlerinden daha çok olmuştur.
Düşünce ve eylem dünyasının öncüleri, hayatı ölümün ikiz kardeşi olarak görmüşlerdir. Onların hayatında düşünce ile eylem gibi, hayat ile ölüm, birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Onlar, canları pahasına olsa, düşündüklerini söylemiş, söylediklerini yapmışlardır. Onların güçleri hayatta ölümün, ölümde hayatın olduğunu, bilmelerinden kaynaklanır. Hayatlarının her aşamasında, inançları eylemlerini, eylemleri inançlarını yansıtmıştır.
İnsanlar bir ağaçtan toprağa düşen bir meyvadeki çekirdeğe benzerler. Ağaç ölüme hazırlanırken, çekirdek de hayata hazırlanır. Hayat ölümü ölüm hayatı, meyvanın çekirdeğini içinde, taşıdığı gibi taşır. Düşünce ve eylem yolculuğunda, hayat ölümden ölüm hayattan ayrılmaz. Ölüm ve hayat, bir bütünün iki yüzüdür. Düşünceyi eyleme dönüştüren yolculukta, kimse ölümün nerede, nasıl ve ne zaman geleceğini bilmez. Eylem yolunda olanlar, her yerde, her zaman, ölüme hazır olmak zorundadırlar.
Savaş ve korku yüzyılında, topraktan gelen insan, yine toprağa dönecektir. Dünyada ister yerin altına doğru, ister yerin üstüne doğru olsun, yerden uzaklaşanlar, ölüme yaklaşırlar. Ölümler doğumlar gibi, insanlığın değişmeyen gerçekleridir. Kaan Öktem’in insanlık tarihi boyunca, düşünce dünyasının öncülerinin, görüşlerin topladığı, “Ölüm Kitabı”nda vurgulandığı gibi, ölüm karşısında insanın çaresizliği, Felsefenin tartıştığı önemli sorunların başında gelmektedir. Kimsenin ölümden kaçması mümkün değildir.
Dünyanın bütün ülkelerinde akan kanlar, dökülen gözyaşları, intihar saldırıları, toplu ölümler karşısında, seslerini yükselten, görüşlerini açıklayan, düşünce ve eylem insanlarının, sayıları giderek çoğalmaktadır. Savaşların savaşları izlediği bir dünyada, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bir füzeyle, bir intihar saldırısıyla, bir suçsuz insan ölüyorsa, o insanın ölümünden, bütün ülkeler, bütün yönetimler, bütün aydınlar, bütün insanlar sorumludur. Suçsuz insanların ölümlerine karşı çıkmayanlar, her gün tekrar tekrar ölürler.
Ölümün anlamı, ölümlü dünyanın ölümsüz dünyaya, açılan kapısı olmasında gizlidir. İktidar olmak, öldürmeye muktedir olmaktır diyenler, ölümden önceki hayatı yok etmekle kalmazlar, ölümden sonraki hayatı da yok ederler. Her insan dünyanın özü ve özetidir. Bir insanı öldürenler, bütün dünyayı öldürürler. Bir insanı koruyanlar da, bütün dünyayı korurlar. Yunus’un düşünce ve eylem dünyasında, bırakın bir insanı kırmanın, bir gönül kırmanın bile, iki dünyada kapanması çok zor bir hesabı vardır.
Aklı hem başında, hem de gönlünde olan insanlar, her gece ölümün dostluk ziyareti olan, uykuya dalmadan önce, kendi iç dünyalarında, kendi ölümlerini yaşarlar.Ölümü güzelleştiremeyenler, hayatı güzelleştiremezler.
Dünyada ölmeden önce ölmesini bilmeyenler, dünyanın her yanında birbirini izleyen savaşların ve intihar saldırılarının önüne geçemezler.
Dünyadaki hiçbir kazanç, hiçbir zaman, iç dünyasında bütün insanlığı taşıyan, bir insan hayatının karşılığı değildir.
Bir insanı öldürenler bütün insanlığı öldürürler,bir insanı yaşatanlar,bütün insanlığı yaşatırlar.
Dünyanın özeti olan insana düşman olanlar,dünyanın hiçbir varlığına dost olamazlar.