Üç koldan Avrupa’ya gelen Türklerin ve Müslümanların katkılarıyla, dünyanın üretim ve yönetim kültürü zenginleşir. Asya, Avrupa, Afrika üç kıtanın, Akdeniz, Karadeniz, Hazar üç denizin hem anahtarı, hem kilidi İstanbul olmadan, Yirminci yüzyılın en önemli, en geniş birliğini oluşturan Avrupa Birliği’nin geleceği ve dünya barışı güvence altına alınamaz. Yirmibirinci yüzyılın başında İngiltere’nin ayrıldığı gibi, ortasında İspanya, sonunda Fransa ayrılabilir.
Yeniden Avrupa’nın pek çok ülkesinde, Müslümanlar dönüştürücü bir işlev yükleniyorlar. Türkçe’de su anlamına gelen “AB”ın hayat veren suya dönüşmesinde Dante, Shakespeare, Geothe ne kadar önem taşıyorsa, Yunus, İbn Arabi, Mevlana da o kadar önem taşır. Onların zengin bilgi ve bilgelik birikimlerini içselleştirmeden, Avrupa, yalnızca “Akıl” döneminin bilginleriyle, geleceğin barış Avrupa’sının, Amerika’dan Çin’e savaşsız dünyanın öncüsü olamaz.
Ülkelerin çoklu kültürel yapısını tek kültürlü yapıya dönüştürme her dönemde büyük savaşlara yol açar. Salvador de Madariaga “Avrupa’nın Portesi” kitabında, Avrupalı toplumların kültürel değerlerini ana kaynaklarıyla anlatır. Araştırmalarda çok parçalı Avrupa’nın, dünya savaşlarında uğradığı yıkımların, Asya ve Afrika ülkelerinin zenginliklerini yağmalamada yarışması ve her ülkenin tek din, tek dil, tek ırk peşinde koşması yüzünden kaynaklandığı vurgulanır.
Amerika ve Çin arasında Türkiye’siz Avrupa nasıl güçsüz düşerse, Avrupa’sız Türkiye de Türk ve İslam dünyasında öyle güçsüz düşer. Kaynağını Alman topraklarından alan, Viyana’dan, Bratislava’dan, Budapeşte’den, Belgrad’dan geçerek Karadeniz’e ulaşan Tuna Avrupa’nın, gücünü Anadolu’dan alan Dicle ve Fırat da, Türk ve İslam dünyasının can damarları olurlar. özetini oluşturur. Tuna Batı’dan Doğu’ya, Dicle, Fırat Kuzey’den Güney’e akarak, ana karaya canlılık kazandırırlar.
Necip Fazıl “Sakarya Türküsü” şiirinde, “ Nerde kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna” diyerek, Anadolu’nun Sakarya’sını, Afrika’nın Nil’iyle, Avrupa’nın Tuna’sıyla kardeş görür, birini birinden ayırmaz. Bulundukları hiçbir coğrafyada din, dil, ırk farkı gözetmeyen Türkler, yüzyıllarca Avrupa’nın en büyük gücü olurlar. Türkiye hem üretimiyle, hem yönetimiyle Türk ve İslam dünyasının olduğu kadar Avrupa’nın da öncü ülkesi olmaya devam ediyor.
Avrupa’da büyük küçük bütün ülkelerin yolları Brüksel’de, Türk ve İslam dünyasında yoksul zengin bütün devletlerin yolları Ankara’da buluşur. Çekirdeğini Benelüx Ülkelerini oluşturduğu, sayıları otuza yaklaşan “Avrupa Birliği Ülkeleri”, Türklerin Avrupa’da yüzyıllarca başarıyla uyguladıkları “Osmanlı Millet Sistemi”ni güncelleştirirler. Aynı şemsiye altında toplanan ülkeler hem dinlerini, hem dillerini korurlar. Birlik içinde “her ülkenin dini, dili, ırkı kendinedir” denilir.
Ormanlarla kaplı, sıradağlarla dolu Avrupa ülkeleri, Türkiye olmadan güçlerini koruyamazlar.
Barışının simgesi Tuna, İstanbul’suz Avrupa’nın şehirlerini aynı sofrada buluşturamaz
Sofralara yalnız oturanlar, barışın koruyucuları değil, dinamitleyicileri olurlar.