Dünyanın bir yandan birleşme, diğer yandan dağılma sürecine girdiği bir dönemde, Asya ile Avrupa arasında dengeleyici konumda olan, Türkiye’nin önemi katlanarak artmaktadır. Türkiye bir Asya ülkesi, olduğu kadar bir Avrupa ülkesidir. Üç kıtanın, iki denizin, merkez ülkesi Türkiye’dir. Bin yıllık tarihi boyunca, Türkiye ağırlığını Asya’dan, daha çok Avrupa’ya vermiştir. Türkiye’nin geleceği, Bağdat’ta değil, Berlin’de inşa edilecektir.
Türkiye Avrupa Birliği içinde mi yer almalı? Yoksa seçimini Asya’dan yana mı yapmalıdır? Bu soruların tartışılması, yalnızca Türkiye’nin değil, Batı dünyasının gündeminde de önemli yer tutmaktadır. Türkiye seçimi Asya ülkeleriyle birlikte, Avrupa ülkelerini de etkileyecektir. Türkiye ekonomik, siyasal ve kültürel yapısıyla Ortadoğu’nun anahtar ülkesidir. Avrupa’da kendisine geniş bir yer açan Türkiye, Asya ülkelerinin demokrasilerine daha çok katkıda bulunacaktır.
Türk toplumunun büyük bir çoğunluğu, Türkiye’nin Asya’daki varlığını güvenceye almak için, Avrupa’da yer alması gerektiğine inanmaktadır. Doğu Avrupa’daki Türkiye ve Güney İspanya’daki Endülüs olmadan, Avrupa tarihi kesintiye uğrar eksik kalır. Tarihi bütünlükten yoksun, Avrupa’ya köklü bir geçmişten de yoksun olur. Geçmişi olmayan Avrupa’nın, geleceği de olmaz. Avrupa’nın geleceğini, Avrupa’daki İslam belirleyecektir.
Avrupa kimliğinin oluşmasında Arapların ve Türklerin vazgeçilmez bir yerleri vardır. Franco Cardini’nin “Avrupa ve İslam” kitabında vurguladığı gibi, Avrupa’nın “Kurucu Baba”ları Arapların “Birinci Abdurrahman”ı ve Türklerin “Sultan Fatih”idir. Kurulmakta olan Avrupa’da geçmişte olduğu gibi, Hristiyanlarla Müslümanlar savaşmayacaktır. Müslüman Demokratlarla, Hristiyan Demokratların birlikte, Yeni Avrupa’yı kurmalarının sancıları yaşanacaktır.
Türkiye’nin iki kıta arasında düzenleyici ve dengeleyici bir işlev yüklenebilmesi için, kendi tarihsel birikiminden yola çıkarak, katılımcı demokrasiye olduğu kadar, paylaşımcı ekonomiye de, yeni boyutlar kazandırmak zorundadır. Türkiye’nin iki yüzyıllık yönetim ve ekonomi birikimi, önde gelen Avrupa ülkelerinin birikiminden daha az değildir. Bunun için Salvador de Madaria “Avrupa’nın Portresi” kitabında: “Din konusunda Müslümanlar, her zaman Hristiyanlardan daha liberal davranmışlardır.” demektedir.
İslam 711 yılından bu yana Avrupa’dadır. İspanya ve Portekiz yüz yıllarca İslam kültürüyle yoğurulmuş ve Müslümanlarla bir arada yaşamıştır. İslam kültürü olmadan, bir İspanya ve bir Portekiz olmaz. Osmanlı Devleti’ni göz ardı ederek, Avrupa kimliği tanımlanamaz. Osmanlı kimliğini kavramadan, Avrupa kimliği ortaya konulamaz. Bugünkü Avrupa Birliği’nin oluşturmak, istediği uluslar üstü yönetimi, geçmişte Türkler “Millet Sistemi”yle büyük ölçüde gerçekleştirmişlerdir.
Avrupa Asya’nın Atlantik Okyanusuna uzanan en büyük yarım adasıdır. Türkiye Asya’nın en Batısıdır, Avrupa’nın en Doğusudur.
Türkiye Avrupa Birliğine katılarak, sekülerleşen Avrupa’ya, kutsal kültürün, diriltici rüzgarını taşıyacaktır.
Müslümanlar post modern yönetimde, Hristiyanlardan daha büyük bir birikime sahiptirler.