Dünyada ülkelerin karşı karşıya olduğu sorunlar, hem kişisel hem toplumsal düzeyde, kültürel zenginliğin yitirilmesinden kaynaklanır. Bu yüzden kültür yoksullaşmasının etkileri, bütün ülkelerde açıkca gözlenir. Küreselleşmek isteyen her ülkenin, kültürel zenginliğine yeni boyutlar kazandırması, dünyayı büyük bir üniversite olarak görmesine bağlıdır. Yirmi birinci yüzyılda dünya bir üniversite, her üniversite bir dünya olmuştur.
Dünyanın bütün ülkelerinde üniversitelerin, ekonomik, siyasal ve kültürel hayata katkıları tartışılmaktadır. Ülkelerin gelecekteki başarıları, ekonomiye yaptığı yatırımlardan daha çok, eğitime yaptığı yatırımlara dayanacaktır. Üniversitelere yapılan yatırımlar, ülkelerin kültürel dokularını zenginleştirdikleri gibi, ekonomik yapılarını da sağlamlaştırırlar. Artık bütün ülkelerde birinci ya da ikinci değil, üçüncü kuşak üniversiteler tartışılmaktadır. Dördüncü kuşak üniversitelerin gündeme gelmesi de yakındır.
Dünyada J.G. Wissema’nın tartışmaya açtığı “Üçüncü Kuşak Üniversiteler”, öğrencilerin yönetici yanlarından önce, girişimci yanlarını geliştirmeye odaklanmaktadırlar. Dünyanın neresinde olursa olsun, her üniversite iş arayan öğrenciler değil, iş kuran öğrenciler yetiştirmeyi, kendisine ana misyon edinmeye çalışıyor. Bilgi toplumlarında iş kurmak, bir sermaye işi olmaktan çıkmıştır.Her ülkede üniversitelerin ilk işi, öğrencilerine iş kuracak birikim kazandırmak olmalıdır deniliyor.
İster Doğu’da, isterse Batı’da olsun, bir ülkenin üniversiteleri ne kadar güçlü olursa, kültürel dokularıyla birlikte, ekonomik yapıları da o kadar güçlü olur. Üniversiteler sürekli ve uzaktan eğitim programlarıyla, yalnızca öğrencilerinin değil, toplumun bütün kesimlerinin eğitim düzeylerini yükseltirler. Eğitim düzeyleri yüksek olan ülkelerin, ürün, hizmet ve bilgi üretim düzeyleri yüksek olur. Öğrenmesini öğrenenler, üretmesini öğrenirler. Ülkeleri tüketenler değil, üretenler ayakta tutarlar.
Ülkelerin birbirine yakınlaştığı kare dünyada, üniversitelerle işletmeler arasındaki sınırlar bir bir kalkmaktadır. Üniversiteler kuruluşlara kuruluşlar üniversitelere, kapılarını sonuna kadar açıyorlar. Artık özellikle lisans programlarında, bütün derslerin kuramsal olmaktan daha çok uygulamalı olmalarına büyük özen gösteriliyor. Üniversitelerde geliştirilen kuramsal bilgiler, işletmelerde uygulanır bilgilere dönüşüyor. Bu süreçte üniversitelerle işletmeler arasında, çok önemli işbirliği köprüleri kuruluyor.
Toplumların kültürleri ve ekonomileri, öğrenmesini öğrenen kurumlarıyla ve kuruluşlarıyla, yeni boyutlar kazanırlar. Üniversitelerde ekilenler, kuruluşlarda biçilirler. Bu bağlamda ülkelerin kamu, özel ve gönüllü kurumları ve kuruluşları, üniversitelerinin aynalarıdır. Üniversitelerde zenginleştirilen bilimsel ve teknolojik birikimler, değişik kuruluşlarda ürün ve hizmetlere dönüşürler. Gelecek yıllarda üniversiteler, toplumun bütün kesimeleriyle bütünleşecekler.
Kare dünyanın üniversiteleri değişik ülkelerde, çok sayıda kampüste eğitim vereceklerdir.
Hiçbir kurumda hiçbir kuruluşta, başka yerde şubemiz yoktur, anlayışına yer yoktur.
Dünyada çok uluslu kuruluşlar, çok ülkeli üniversiteler dönemi başlamıştır.