Ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyüme gerçekleştirmeleri ister özel, ister kamu, ister gönüllü olsun bütün kuruluşların, geçmişlerinden önce, geleceklerine bakmalarına bağlıdır. Kuruluşların yarınlarını güvence altına almalarının yolu, hem üretimde hem yönetimde, maliyetleri düşürmek ve satışları artırmak için, Joseph Schumpeter’in kavramlaştırmasıyla, sürekli “yıkıcı yenilik” yapmalarından geçer.
Kuruluşlar dönüştürücü yenilik yaparak, üretimden pazarlamaya her alanda verimliliklerini artırırlar. Onlar geçmişin bilinen çekirdeklerinde, geleceğin bilinmeyen meyvalarını görerek, sürdürülebilir büyüme yanında, gelecekte ortaya çıkacak krizlere hazırlanırlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde, dünlerin ürünlerinin üretim yöntemleriyle, yarınların ürünleri üretilmez. Başarılı kuruluşlar geleceği gören sezgileriyle, yenilik yapmasını ve risk almasını bilirler.
Ülkelerin dünyanın ekonomik ve kültürel kaynaklarından, sürdürülebilir olarak yararlanmaları, bütün kuruluşların bir yandan üretimlerini artırmaya çalışırken, bir yandan tüketimlerini azaltmaya çalışmalarına dayanır. Sağlıklı toplumlarda hayatın her alanında tüketimi azaltmanın sorumluluğunu toplumun bütün kesimleri taşır. Tüketilmeyenin üretilmediği ekonomi dünyasında, hiçbir kuruluş yeryüzünün doğal kaynaklarını sorumsuzca tüketmeye kalkışmaz.
Geleceği öngörerek kendilerini sürekli yenileyen kuruluşlar, dünyanın kaynaklarını bir taraftan değerlendirirler, bir taraftan korurlar. Krizsiz ve dengeli ekonomik büyümenin güvencesi, sınırsız kazanç peşinde koşan kuruluşlarla değil, sürdürülebilir kazanç peşinde koşan kuruluşlardır. Dünyanın bütün ülkelerinde, kuruluşlar şehirler içinde ve şehirler arasında, toplu taşıma araçları geliştirmezlerse, ekonomik çalkantıların önüne hiçbir ülke geçemez.
Dünyanın doğal kaynakları, bütün insanların araba sahibi olmalarına yetecek kadar zengin değildir. Yalnızca sürdürülebilir ekonomik büyümeyle, büyük yerleşim merkezlerindeki insanların evlerinden işlerine, işlerinden evlerine götürecek, toplu taşıma araçları geliştirilerek, ulaşım sorunları çözüme kavuşturulur. Bunun için bütün kuruluşların, birlikte üreterek, birlikte tüketerek, karşı karşıya olunan sorunları, birlikte çözmesini öğrenmeleri, atılacak adımların başında gelir.
Ülkeler ne kadar zengin doğal kaynaklara sahip olurlarsa olsunlar, var olan kuşakların sınırsız isteklerini karşılamak için, var olacak kuşakların sınırlı ihtiyaçlarını karşılayacak kaynakları, tüketme hakkına sahip değildirler. Sürdürülebilir ekonomik büyüme, yerel bir sorun olmaktan önce, küresel bir sorundur, çözülmesi küresel önlemler alınmasına bağlıdır. Kuruluşlar doğal kaynaklardan isteklerine göre yararlanmaya kalkarlarsa, sürdürebilir ekonominin temellerine dinamit koyarlar.
Sürdürülebilir büyümeyi kendileri için istediklerini, dünya için isteyen kuruluşlar gerçekleştirir.
Sürdürülebilir ekonomik gelişmede, gözlerin değil, karınların doyurulması amaçlanır.
Derin ekonomi kültürü olmadan, sağlıklı tüketim ve dengeli üretim bilinci olmaz.